Oyun cenneti...

Şimdi oyun zamanı, yeniliklerimiz devam edecek...

Destekliyoruz, sizide duyarlı olmaya davet ediyoruz

UEFA Euro 2004

UEFA Euro 2004, size Euro 2004'teki zafer yolunda ilerlerken milli takımınızı yönetme şansı veriyor. Şimdiye kadar yapılmış en derin şampiyona modunda yüksek ve alçak niteliklere dalıp, kazanmak için mükemmel takımlara kafa tutmalısınız. Bu gerçekçi milli takım futbol oyununda, rakibinizin zayıf yönlerini bulup, onları değerlendirerek UEFA Euro 2004'ün bu resmi oyununda milli takımınızı şampiyon yapın.
Yeni yapay zeka ve oyun moduyla gerçek fubol deneyimine devam edin. Sadece yeni yetenek hareketleriyle değil, ayrıca geliştirilmiş oyuncu hareketleriyle, paslaşmalarla, şutlarla ve top sürmelerle UEFA EURO 2004 oynanması kolay fakat bunun yanında gerçekçi mücadele ve rekabetiyle oynayanları kendisine hayran bırakacak bir deneyimdir.
Boyut (CD1): 652 MB
Boyut (CD2): 271 MB
Cd 1
Cd 2

Doom: Resurrection (iPhone)

Mars'tan kaçış yok

Doom ve id Software’ın yeri bende ayrıdır. iPhone’a hiçbir ilgi duymamama rağmen Doom Resurrection’ın bu platforma çıkıyor olması, beni de hemen cihaza yöneltti. Pahalı olması bir yana, bana sunacağı oyun deneyimi de bir o kadar değerli görünüyordu. Neyse ki bir iPhone’a sahip olmasanız da arkadaşlarınızdan veya yakınlarınızdan temin edebiliyor, Doom ve benzeri kaliteli yapımları da oynayabiliyorsunuz.



Minyatür Doom 3



Resurrection, Doom 4 üzerinde çalışmalar yürüten id Software’ın iPhone için hazırladığı iki projeden bir tanesi (diğeri ise Doom Classic). Yapımda Doom 3’ün senaryosuna benzer bir ilerleyiş ve benzer görsel tasarımlar kullanılmış. Oyunu açtığımızda, ilk olarak About başlığına bakarak oynanış hakkında bilgi alabiliriz. Senaryo modu seçeneğine dokununca, Doom 3’ün açılışında yer alan brifingin aynısıyla karşılaşıyoruz. Savunma teknolojileri üzerine araştırmalar yürüten UAC, ileriki yıllarda biyolojik araştırmaları ile ışınlanma teknolojilerine önem veriyor ve bunun için ölü bir gezegen Mars’a bir üs kuruyor. Açılan kapılardan bir tanesi, Mars üzerinde yaşayan eski bir yaratık uygarlığını hayata döndürünce, tam anlamıyla Cehennem’in kapıları insanlar üzerine büyük bir kabus olarak açılıyor.





Yapımda, Doom 3’te yönettiğimiz Marine’i kontrol ediyoruz. Oyun içi görüntüye geçtiğimiz ilk andaki görsel kalite, Doom 3’ün küçültülerek iPhone’a sıkıştırılmış versiyonu olduğunu ispatlıyor. Ufak bir gezinti yaptıktan sonra otomatik tüfeğimizi alarak maceraya başlayabiliriz. Bu esnada ekranda yer alan tüm yönergeler hakkında bilgilendiriliyoruz. Mekânlarda yer alan herhangi bir nesneyi, ekranda üzerine dokunarak alabiliyoruz. Ekranın sağ üst köşesine dokunarak silahımızı doldurabiliyor, sağ alt kısmındakine dokunarak ateş edebiliyor, sol üst köşesindeki simgeye dokunarak silah değiştirebiliyor, sol alt kısımdaki logoya dokunarak da, düşmanlardan gelen saldırılara karşı ani kaçış hareketleri sergileyebiliyoruz. Üstelik yapım, hareket algılayıcı kontrol mekanizmasına da destek veriyor. Tamamen dokunuşlar üzerine bir oyun ve alışılması da oldukça kolay. Bu durum aldığımız zevki daha da artırıyor.



"Yapımda yer alan yaratıkların tasarımları, Doom 3 temel alınarak hazırlanmış."

Macera devam etmeli

Yapımda kullandığımız silahlara bakarsak, pompalı, çift başlıklı pompalı tüfek, otomatik tüfek, Minigun ve testere gibi silahları kullanabiliyoruz. Imp, Zombie, Hellknight, Pinky Demon, Lost Soul ve Archville gibi düşmanlarımız var. Mekân, silah ve yaratık tasarımları, Doom 3’te kullanılan tasarımlarla hemen hemen aynı ve çok hoş. Rakiplerinizin öldüklerinde yanarak kaybolmaları, silah doldururken ki animasyonlar çok iyi. Aynı zamanda sesler ve oyunun ana müziği de Doom 3 ile aynı.

İlerleyiş sırasında henüz hayatta olan bilim adamlarıyla buluşup onlardan bilgiler alabiliyoruz. Ayrıca yapımda, bize yardımcı olması için Doom 3’teki örümcek robotlara benzer uçan cihazlar da bulunuyor. Yapımdaki bazı sahnelerin, üç numaralı Doom oyunuyla hemen hemen aynı olduğunu anlamanız zor olmayacaktır. Kötü bir yön olarak ise, yaratıkların yapay zeka düzeylerinin çok düşük olmasını gösterebiliriz. Saklanma gereği duymadan sadece saldırıyorlar. Toplamda 8 bölümden oluşan yapım, ortalama 4 saat uzunluğunda bir tek kişilik oyuncu deneyimi sunuyor. Eğer iPhone sahibiyseniz veya bir tanıdığınızda varsa, Doom Resurrection’ı denemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Son olarak John Carmack, Doom Resurrection için yakın bir zamanda eklenti paketlerinin hazırlanacağını açıklamıştı.

The Saboteur

Bir kahramanlık hikayesi

Gizlilik türündeki oyunlar genel olarak ilgimi çeker. Thief ve MGS ile başlayan maceram, Splinter Cell gibi yapımlarla devam etti. Her birinin oyunculara sunduğu ayrı bir atmosferi, hikayesi ve içeriği var. Mesela MGS ve Splinter Cell, özellikle derinleşen senaryolarıyla beni kendilerine her daim hayran bıraktı. Fakat gizlilik (Stealth-Action) türünde piyasaya çok sayıda proje sunulmuyor. Son olarak Velvet Assassin raflardaki yerini almıştı, ancak bazı açılardan eksik bir yapımdı. Bu sene içinde gizliliğe dayalı iki proje oyuncularla buluşacak. Bunlardan bir tanesi Splinter Cell: Conviction, diğeri ise The Saboteur gözüküyor. Conviction’ı bir kenara bırakıp, The Sabateur’a odaklanalım.


Sıradan biriyken, farklı biri olmak


Yapım, adına daha önce başka projelerde rastladığımız Pandemic Studios tarafından geliştiriliyor. Pandemic; Star Wars: Battlefront 1-2, Destroy All Humans!, Full Spectrum Warrior, Mercenaries 1-2 ve son olarak The Lord of the Rings: Conquest’i tamamlayıp, piyasaya sürmüştü. Ne yazık ki, 2008’de çıkan Mercenaries 2: World in Flames ve bu sene başında raflardaki yerini alan The Lord of the Rings: Conquest biraz hayal kırıklığı yarattı. Farklı türlerde birçok oyunu hazırlayan firma, bu sefer gizlilik üzerine yoğunlaşan The Sabateur üzerine bir hayli titriyor. Hatta o kadar titriyor ki, yapım bir süreliğine ortalıklardan kaybolmuştu. Hakkında yeni bir haber veya detay da çıkmıyordu, iptal oldu söylentileri bile yayıldı; fakat böyle bir durumun yaşanmadığı oyunla ilgili yeni materyallerin yayınlanmasıyla birlikte ortadan kalktı.


"Yapımda düşmanların olduğu yerlerde Sin City filmindeki gibi görsellik olacak."


İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen The Saboteur’da, Paris’te yaşamını sürdürmeye çalışan İrlandalı bir göçmen olan Sean Devlin adındaki karakteri yönetiyoruz. Sean, bir asker veya özel eğitim almış biri değil, normal bir insan; fakat yakın bir arkadaşı Naziler tarafından öldürülüyor. Sean, bu durum yüzüne intikam yemini ediyor ve müttefiklere yardım etmeye başlıyor. Kendisine verilen görevleri yaparak, Nazilerin işgalinde direnç kuvvetleri yanında yer alıyor. Sean Devlin karakteri, aslında İkinci Dünya Savaşı’nda yaşamış William Grover-Williams dayanıyor. William Grover, 16 Ocak 1903’te Montrouge Paris’te doğmuş, 1945’te (Şubat veya Mart olabilir belli değil) ölmüş. Gerçekte bir yarış pilotu olmasına karşın, SOE (Special Operations Executive) için ajanlık yapmış.

Açık havada aşıklar şehri

Paris, biraz daha ufak ölçekli olarak oyunda yer alıyor ve belirtilene göre açık bir dünya (Diğer tabiriyle Open World) olacak. Bu da kısaca The Saboteur’un bize özgürlük sunacağı anlamına geliyor. Görev yapabilecek veya istersek hiçbirine bulaşmadan şehirde volta atabileceğiz. Etrafı keşfedeceğiz.

Yapımın en önemli özelliği ise kullanıcılara sunacağı görsellikte ve oynanışta yatıyor. The Saboteur’da, Sin City filmindeki gibi bir atmosfer ve görsellik yer alıyor. Paris’in Naziler tarafından ele geçirilmiş olan yerleri siyah-beyaz tonlarda resmedilecek. Yalnız bu siyah-beyazlık, demin bahsettiğim Sin City filmi gibi. Etrafta grinin, siyahın ve beyazın hakimiyeti sürerken, bazı renkler ise belirgin olacak. Mesela Nazilerin sembolü olan bayrakları, kollukları ve işaretleri kırmızı bir halde gözükecek. Böyle bir alanda eğer verilen görevi başarıyla tamamlarsak, etraf Nazi tehdidinden kurtulacak ve grafikler renkli hale geçecek. Açıkçası böylesi bir anlatım ve görsellik bir hayli hoş olacağına benziyor. Odin Engine ile geliştirilen grafikler, genel olarak iyi duruyor. Oyun dönemin mimarisini, savaşın etkilerini, Paris’in kendisini ekranlara taşıyacak.

"Odin Engine ile geliştirilen grafikler genel olarak iyi duruyor."

The Saboteur’da, farklı görevler yapacağız. Senaryoya devam etmek için yaptığımız ana görevlerimiz ve ihtiyari olarak sunulan yan görevler olacak. Eğer yan görevleri yaparsak bize belli artılar sağlayacaklar. Paris’te farklı karakterlerle konuşup görevleri alabileceğiz. Gizli ilerlemek ve sessiz olmak, bizim için en önemli iki öğe. Bazı zamanlar arkadan düşmanımıza yaklaşıp onu gafil avlayacak ya da sessiz bir biçimde düşman hattına girip, sabotaj yapacağız. Hatta araç kullanacağımız görevler bile olacak. Oyunda ilerledikçe karakterimizin özellikleri gelişecek ve daha etkili olacak; ancak şunu da unutmamak lazım Sean Devlin normal bir insan, yakalandığı zaman kolayca ölebilecek. Bu yüzden gizlenmek bizim en büyük kozumuz.

Halen geliştirme safhasında olan The Sabateur, PC, PS3 ve X360 platformları için piyasaya sürülecek. Yapım, konusuyla ve İkinci Dünya Savaşı sırasında geçmesi gibi klasik noktalar üstüne durmasına rağmen, sunduğu açık dünyası, siyah-beyaz görsel özelliğiyle ile dikkat çekiyor. Eğer bir terslik olmazsa, Sean ile bu sene sonunda tanışabileceğiz.

Oyun arşivi

Beğendiğiniz oyun türü

Üyeler